İnovasyon, bütüncül yaklaşımla ele alınması gereken bir konu. Hatta kurumları aşan bir bakış açısıyla ele alınmalı, dersek daha doğru olur.
İnovasyonda ileri olan ülkelerin seviyesine gelebilmemiz için kurumlar üstü ve kurumlar arası inovasyon politikalarına ihtiyaç duyduğumuzu söyleyebiliriz.
Çünkü:
Dünyada enteresan şeyler oluyor: Örneğin, daha çok yeni bir firma olan Tesla, Toyota’nın piyasa değerini aşarak dünyanın en büyük otomobil üreticisi olduğunu ilan etti. Bu ve benzeri yükselişlerin sırrı, “yüksek yenilikçi dinamizm”den, yani, durmaksızın yenilik yapmaktan geçiyor. Bu döngüye uyum sağla(ya)mayan irili ufaklı firmaların sırayla havlu atmaya başlaması olası.
“Yüksek yenilikçi dinamizm”e, firmalar gibi ülkelerin Ar-Ge ve inovasyon politikaları da ayak uydurmak zorunda. İnovasyon mevzuat ve uygulamalarının, devreye girdiği andan itibaren bir sonraki adımını kurgulamak da ülkeler için artık bir gereklilik.
Sebebi:
Ar-Ge ve inovasyon harcamaları ile büyüme arasındaki ilişkinin kanıtlanmış olması. Bu konuda dünya genelinde yapılmış pek çok araştırma mevcut. Yani, Ar-Ge ve inovasyon harcamaları düşük olması halinde ekonomik büyüme bundan olumsuz etkileniyor.
Ülkemizin yeterince inovatif olmadığını da İstanbul Sanayi Odasının (İSO) açıkladığı “Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu-2019” sonuçlarına bakıp inovasyon politikalarımız hakkında bir değerlendirme yaparak anlayabiliriz. Sonuçlar olumlu göstergeler sayılsa da dikkat çekici bir not düşmeli: Ar-Ge harcamalarının tutarı artarken Ar-Ge yapan firma sayısı azalmış.
Ayrıca, İSO 500'deki firmaların, satışlarının yüzde 1'ini Ar-Ge'ye harcadıklarını görüyoruz. Bu oran geçen yıl binde 5'ti. İyi bir artış var ancak hala yakalamaya çalıştığımız gelişmiş ekonomilerin çok gerisindeyiz. İlk etapta bu oran, hem ülke hem de sanayi bazında yüzde 3'ü aşmalı.
Daha dikkat çekici olan ise araştırma kapsamındaki 500 firmanın sadece 262'sinin Ar-Ge'ye para harcamış olması. Bu durum, sorunun hala devam ettiğini gösteriyor: Düşünün ki ülkemizde faaliyet gösteren 3 milyon firma içindeki en büyük 500 firmanın neredeyse yarısının Ar-Ge’yle ilgisi yok. Bu, firmaların isteğine bırakılamayacak, kamunun önemli görevler üstlenmesini gerektirecek kadar ciddi bir durum. Bu nedenle acil ve neşter vuran kararlara ihtiyaç var.
Neşter kararların ne olduğuna geçmeden önce, kimi ülkelerin önemli inovasyon stratejilerinden ve dinamiklerinden örnekler verelim:
ABD, inovasyon kümelenmelerine ciddi önem verirken Almanya, inovasyonu güçlendirmek için inovasyon merkezi kuruyor. Güney Kore, insan kaynağına yüksek miktarda yatırım yaparak inovasyonda öne geçerken Singapur, ithal ettiği ürünlere değer katarak inovasyonu gerçekleştiriyor. Japonya'nın kontrol edilen büyük iş grupları (keiretsu), inovasyonun büyümesinde önemli ölçüde etkili olurken İsveç farklı bölgelerdeki kümelenmelere önem veriyor. Finlandiya, güçlü özel sektör desteğiyle inovasyonda marka haline gelirken İsrail, küresel inovasyon merkezine dönüşmeyi kafaya koymuş durumda ve İrlanda, risk sermayesine erişimi kolaylaştıran politikaları ile inovasyonda önde olmayı sürekli başarıyor.
Son olarak Hindistan’ın başarılı örneği üzerinde biraz duralım:
Hindistan’ın uluslararası arenada konuşulan bir inovasyon modeli var: Jugaad. Technologies’in CEO’su Devita Saraf’ın Wall Street Journal’daki yazısına göre Jugaad’ın bir başka adı da “Meyve Veren Mühendislik”.
İş dünyası ve üniversite çevreleri, Jugaad’ın Hint şirketlerinin başarısındaki rolünü ve bu modelin Batı’da ne derece uygulanabilir olduğunu araştırıyor.
Bir işin yapılabilmesi için asgari zaman, para ve enerji harcayarak bulunan yaratıcı çözümlere halk arasında Jugaad deniliyor. Bu yaklaşıma örnek olarak Tata marka arabalar verilebilir. Tata’nın başarısı, maliyetleri minimuma indirerek birçok ailenin hayalindeki arabaya ulaşmasını mümkün kılmış olması.
Jugaad, Hint iş adamlarının başarısının artması ve uluslararası üretimi olan Hint şirketlerinin yaygınlaşmasıyla halk arasında kullanılan bir tabir olmaktan çıkıp uluslararası iş jargonuna yeni bir kavram olarak dâhil olmuş durumda.
Bu modelleri uygulayan ülkelerden bizim de çıkarabileceğimiz birçok ders olabilir, olmalı.
Mesela:
Ülkemizin inovasyon politikaları, farklı ülkelerin başarılı politikaları örnek alınarak gözden geçirilmeli, inovasyondaki zayıf yönleri ise hızla güçlendirilmeli.
Zayıf yönlerimize örnek olarak makroekonomik istikrarsızlığı verebiliriz. İnovasyonel zekâyı tetikleyemeyen yapıdaki eğitim sistemi ve yetersiz özel sektör Ar-Ge yatırımları da üzerinde durulması gereken konuların başında geliyor.
Çözüm olarak kullanılacak yol haritası nasıl olmalı?
-
Orta ölçekli, büyüme sürecinde olan firmalara verilen destek paketlerinde farklılaşmaya gidilmeli,
-
İnovasyon kültürünü yerleştirmek için online-offline eğitim sistemi kurulmalı,
-
Yerli firmaların stratejik ürünlere odaklanması ve bu ürünlerde yenilikçi modeller geliştirmesi için farklı ülkelerin izlediği yollar üzerinde çalışılarak uygun politikalar üretilmeli,
-
Öznel yetenekleri olan firmalar belirlenmeli ve bu firmaların inovasyon süreçlerine daha fazla destek olunmalı,
-
İnovasyon için finansmana daha kolay ulaşmanın adımları kurgulanmalı,
-
Orta ölçekli firmaların inovasyon yeteneklerini geliştirmekle birlikte esnek ve farklılaştırılmış desteklere odaklanılmalı.
Sonuç olarak:
Ülkemiz, sermaye birikimi ve finansal altyapı yetersizliği nedeniyle inovasyonda dünyanın gerisinde kalıyor. Bu nedenle ülkeler yarışının temelini oluşturan “sanayileşmede teknolojik adaptasyon” devlet politikalarıyla desteklenmeli ve politika yapıcı kurumlar arası görev, yetki, sorumluluk paylaşımı konularındaki eksikler tamamlanmalı.
Unutulmamalıdır ki hem firma hem de ülkelerin inovasyon karneleri, ülkelerin sınıfta kalmasına ya da sınıf atlamasına yol açıyor.