PRATİK TÜRK ZEKÂSI
Türklerin pratik bir zekâsı olduğunu bütün dünya bilir. Bu özelliğimiz göçebe yaşadığımız dönemlerde kazandığımız deneyimden mi kaynaklanır bilinmez amma velâkin her sektörde, her alanda kendini sayısız örneklerle ortaya koymaktan da çekinmez.
Şu hikâyede olduğu gibi:
Hikâyemiz Almanya’dan. Alman arabaları dünyaca ünlü olmasıyla bilinir. İşte onlardan bir tanesi, hatta en önde gelen marka, pert olan arabaları genel merkezinde toplayarak incelemeler yapar. Günlerden bir gün, bir arabanın incelenmesi esnasında ilginç bir olay yaşanır. İlgili arabanın tekerleğin ana parçası olan çelik jantının seri numarasından üretim tarihi ve imalat koduna ulaşılamamaktadır. Yetkililerin, jantın kendi jantları olduğundan emin oldukları hâlde bir türlü imalat parti koduna ulaşamamaları, işin enteresanlığını katlar.
Velhasıl, 2.5 ay sonra yine konuyla ilgili bir toplantıda mühendislerden biri “Acaba jant bizim olmayabilir mi?” sorusunu sorar.
Evet, jant onların jantı değildir. Ama işin dramatik tarafı bunu ancak 2.5 ay sonra anlamış olmalarıdır.
Bu gecikmiş aydınlanmayı bir kenara bırakalım şimdi ve olayın iç yüzünü aydınlatalım: Sıkı bir takip sonucu, bir Türk’ün, merdiven altında kendi markalarının jantını yapıp piyasaya el altından verdiğini öğrenirler.
Normalde bu durumda ne yapılır? Kişi hakkında dava açılır, baskın yapılır, mahkemede hak aranır vs.. Ama bir dünya firması olmak farklı bir şey herhâlde. Burada da onu görüyoruz.
Firma, merdiven altı üretim yapan Türk ile görüşür ve alt tedarikçisi olarak çalışması için kendisiyle anlaşma yapar. Evet, yanlış okumadınız, merdiven altında jantların bire bir kopyasını yapan kişiye bir nevi ortaklık teklif edilmiştir.
Aslında firmanın demek istediği şudur: Ürünü eğer bizim bile 2.5 ayda anlayabileceğimiz kadar hatasız yapabiliyorsa bu kişinin yeteneğini sadece alkışlar ve onu ekibimize dâhil ederiz. Ve ettiler de…