ZEKÂ SERMAYENİZ NE KADAR GÜÇLÜ?


ZEKÂ SERMAYENİZ NE KADAR GÜÇLÜ?

 

Bilincinizi kaybetseniz şu an bir parçası olduğunuz firmanızla iş yapar mıydınız?

Çoğunuz yapmazdı. Yapmazdı çünkü farkında değiliz belki ama satın alma davranışlarımız, algılarımız öyle tornalardan geçirildi ve geçiriliyor ki, artık kendimize bile müşteri olamayacak kadar subliminal mesajlarla donatılmış durumdayız.

Eskiye dönüş olamayacağına göre... Ne yapabileceğimize, kendimizi nasıl revize edebileceğimize bakalım…

Değişime adapte olmak için neler yapmalı?

  • Firmaların, suyun üzerinde kalmak için konvansiyonel işleri unutmaları, yararlarına olacaktır.
  • Özel yetenekleri olmayan firmalar, ayakta kalma imkânlarını yitirmiş demektir. Bu nedenle kendilerine ait özel yetenek inşası için özel düşünme seansları yapmalılardır.
  • Firmalar, ürün skalaları ne kadar artarsa o kadar atomize bölünmelere uğrarlar ki bu durum, kendilerini para yutan bir canavara teslim etmekle eş anlamlıdır. Bu nedenle firmalar, işlerinin selameti açısından, az sayıda üründe çok iyi olmalıdır.
  • Para kazanma tutkusuyla iş yapmak, firmaları, bir süre sonra büyük patrona dönüşen “para” için ilkelerinden taviz vermeye doğru iter. Yegâne amaç para kazanmak değil, onun çok daha ötesinde vazgeçilemeyecek değerler benimsemek olmalıdır. Dünyanın en eski firmalarının ortak özelliği, kuruldukları günden itibaren, müşterileri adına, ilkelerinden hiç vazgeçmemiş olmalarıdır.
  • Firmalar, çalışma ortamlarını yaratıcı ve güdüleyici hâle getirmelidir. Örneğin oyun oynamaya elverişli bir ortam yaratmalılardır.
  • Ev ve şirket ortamının birleşmeye doğru gittiği bir dönemde firmalar, çalışanlarını evlerindelermiş gibi hissettirmelidir.
  • Firmalar, fiziksel varlıklarının gücüyle övünmeyi bırakmalıdır, zira artık bu övünmeler pek bir işe yaramayacaktır. Fiziki varlıklardan daha önemli hâle gelen zekâ sermayeleri ne kadar güçlü, ona kafa yormalılardır.
  • İnsani üretim faktörü, önümüzdeki dönemin önemli gider kalemi olacaktır. Bu nedenle hedef, çalışanların iş çıktılarının %20’sini orijinal fikirlerin oluşturması olmalıdır.
  • Sürekli aynı şekilde yapılan işlerin (rutin) kişileri robotlaştırması ve kişilerin motivasyonunu sıfıra çekmesi, firmalar açısından büyük bir handikaptır. Ara çözümlerden bir tanesi, rutin işleri otomasyona devredip çalışanların kuruma aidiyetini artırıcı eksantrik yöntemlere başvurmaktır. Bu, çalışanın zamanla kendini işe adamasına ve kurumu kendi kurumu gibi algılamasına yol açacağı için oldukça önemli görülmektedir.
  • Yarının firmasında çalışanlar, kontrata da bağlı kalmayacak; iş ailesinin üyeleri olacaktır. Tıpkı Amerika’da uygulanmaya çalışılan, Japonya’da çok önceden beri var olan “kabile firma” uygulaması gibi. Şirketler artık birer kabile olarak kabul edilecek ve “biyolojik paradigmaları” olan, yaşayan organizmalar olarak anlaşılacaktır. Bu nedenle firmaların, tıpkı kabile gibi firma tarihleri, firma idealleri, firma yaşamları ve firma ritüelleri olmalıdır.
  • Şirketler aynı zamanda büyük bir dedikodu kazanıdır ve bu dedikodu mengeneleri büyük enerji kayıplarına yol açmaktadır. Yeni nesil şirket yapılarında buna ciddi ciddi son vermenin yolları aranmaktadır. Bundan böyle kişilerin iş arkadaşlarıyla olan ilişkinin niteliği, bağlılık yaratma ve aynı duyguları paylaşma becerisi, önemli hâle gelecektir. Tıpkı Survivor’daki eleme sistemi gibi problemli olan doku, çoğunluğun kararıyla kesilip bünyeden atılacaktır. Bugün, böyle bir sistemde haksızlıklar yaşanmaması için çok farklı sofistike algoritmalar üzerinde çalışılmaktadır.
  • Günün getirdiklerine ayak uydurmak, en önemli çalışan özelliği hâline gelmektedir. Gelişmelere kendini yavaş adapte edenin suyu hızla ısınacak demektir.
  • Firmaların, sadece kendi alanında iyi olması yeterli değildir ve olmayacaktır da. Kendi işlerini destekleyen farklı disiplinlere ilgi duymaları ve bu birikimleri işlerine dâhil etmeleri zaruridir. Hatta bu ilgiyi, kendi iş kollarıyla yakından uzaktan alakası olmayan bir kola yönlendirmeleri, çok daha isabetli bir karar olacaktır çünkü ilintili olmayan alanlar, birbirini farklı şekillerde açan dalga etkileri yaratmaktadır.
  • Hem işe alma hem de çalışma esnasında efsunlu bir nitelik olan “heyecan”, kişilerin değerlendirilmesinde de ana ölçüm parametresine dönüşmektedir. Diğer bir deyişle, salt heyecanı baki olanların çalıştığı firmada tutunacak olması kaçınılmazdır.
  • Yaratıcılık, “Farklı faktörleri birleştirme becerisi.” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım firmalara uyarlandığında: Farklı bölümlerde çalışanların çapraz şekilde bir araya gelerek fikirlerini çarpıştırmaları, kurumların önemli kazanımlar elde etmesine katkıda bulunacaktır.

Hayal saatleri uygulamasını gerçeğe dönüştürün, verimi artırın!

Firmada her bir çalışanın yaratıcı zekâsından, tabiri caizse, bir gram, bir gram alabilmek, bütün firmaların hayali…

Bunun pratik yollarından biri, gün içinde kısa süreli “hayal et” molaları vermek. Hayal et molalarını uzun süre uygulayan firmalardaki çıktılar oldukça şaşırtıcı sonuçlar veriyor. Feragat edilmesi gereken, günde sadece 20 dakika! Günde 20 dakika ile neler yapılır neler…

Velhasıl,

Klasik şirket paradigmasında derin çatlaklar oluşmaya başladı. Çözüm arayanlar çareyi klasik literatürden devşirmeye çalışmasın; cevabı orada yok çünkü…

Ne mi yapmalı?

Elbette,Yeni Çağ’ın bilgi dünyasına müracaat etmeli!